5 Ağustos 2023 Cumartesi

Her Şey Olacağına Varır: From Dizi İncelemesi

Aslında niyetim yazı başlığında sizleri From'un intro müziğine de ismini veren Que Sera Sera şeklinde karşılamaktı fakat elbette diziyi izleyenler hariç -ki birileri belki bir gün fikir almak için bu yazıyı okur- kimse anlamayacaktı.
Huh.
Biraz hızlı bir giriş oldu. Ama sanırım artık yazının odak noktası tamamen ortada olduğuna göre içeriğe nasıl bağlayacağım konusunda kıvranmam gerekmeyecek. 

From ile yaklaşık iki ay önce tanıştım. Twitter'da önerdiği kitaplar, diziler ve filmler aracılığıyla epey ilgimi çeken bir şahıs From'un aslında çok güzel bir dizi olduğunu; neden bu kadar az tanınır olduğunu anlamadığını yazmıştı ve ben de elbette korku/gerilim/gizem üçlemesini çok seven biri olarak hemen araştırmaya koyuldum. Hakkında olumsuz tek bir yorum bile görmemiştim. Ta ki diziyi izlemeye başlayana kadar. Neyse oraya geleceğiz. 

From'u tanıtmakla başlayalım. MGM+ ile karşımızda çıkan dizi, 2022 yapımı oldukça taze olmakla birlikte hali hazırda iki sezona sahip. Ben diziye başladığımda ikinci sezon daha yeni yayınlanmaya başlamıştı, dolayısıyla şanslı kitledendim. Ama keşke 3. sezon çıktığında keşfetseymişim demekten alamadım kendimi. Pekala, burada dizinin ÇOK MERAK UYANDIRICI olduğuna girmek için henüz erken. Bu sebeple dizinin hamurunda Lost yapımcılarının da payı olduğunu söyleyerek devam edelim. Açıkçası ben Lost hiç izlemedim. (Evet, dünyada Lost izlemeyen insanlar var.) Ve From beni çok fena tepetaklak etti. Yazıyı Lost izlemiş biri olarak okuyorsanız, karakterlerin gizemleri, üretilen soruların yanıtları tam ortaya çıkmadan yeni ve çok fazla soru eklenmesi kavramlarına alışıksınızdır. 

İşte From'da bundan bolca var. Ayrıca dizinin başrol oyuncularından biri olan Harold Perrineau Jr. eski bir Lost oyuncusuymuş. Kendisi harika bir oyuncu bu arada. 

Harold Perrineau Jr. dizide Boyd Stevens adlı şerif karakterini canlandırıyor. Şimdi yavaş yavaş ve spoilersız bir şekilde dizinin bazı karaktlerine ve senaryosuna odaklanalım. Dizinin ilk bölümünün ilk sahnesinde Şerif'in elinde bir zille kasaba sokaklarını dolaşmasını izliyoruz. Haliyle hiçbir şey anlamıyoruz, neden bir şerif zille kasabada gezsin ki? Eğer kasaba normal bir kasaba değilse, ki bu kasaba değil, şerif insanları bir konuda uyarıyor olabilir. Mesela saat konusunda. İlerleyen dakikalarda, kasabada yaşayan bütün vatandaşların evlerine girerek kapılarını sıkı sıkı kapattıklarını, pencerelerini örttüklerini ve kapılarında asılı duran bir tılsıma dokunduklarını izliyoruz. Şimdiye kadar kullandığım birkaç kelime aslında dizinin özeti gibi çünkü eğer insanlar bu rutini tekrarlamazsa, gün battıktan sonra ortaya çıkan ve insanları acımasızca öldüren yaratıklardan korunamazlar. Bu yaratıklar tıpatıp insanlara benziyor, normal bir şekilde yürüyebiliyor ve konuşabiliyorlar. Öyle ki, sizi kapılarınızı ya da pencerelerinizi açmaya ikna etme kabiliyetleri de var. Evlere girememelerinin tek bir sebebi var: Tılsımlar. 

Yaratıkların nereden geldiği, neden sadece gün battıktan sonra ortaya çıktığı veya niçin insanları vahşice öldürdüğü bilinmiyor. Bu bakımdan dizi ilk bölümden itibaren ortaya kocaman bir gizem yumağı bırakıyor ve gelecek bölümlerde bizlere nelerle karşılaşacağımızı anlatmaya çalışıyor. Şimdi kafanızdan şu sorunun geçtiğini duyar gibiyim:

Peki madem böyle sıkıntılı bir kasaba, bu insanlar manyak mı da burada yaşamaya devam ediyor? Hayır, değiller. Kasabadan çıkamıyorlar. Kasabadan çıkışın bilinen hiçbir yolu yok ve buraya gelen insanların aslında hiçbiri aynı yeri, yolu kullanarak kasabaya ulaşmamış. Hepsi ABD'nin farklı yerlerinde yolculuk yaparlarken yolda gördükleri devrilmiş bir ağaç engeline takılmış ve ümitsizce bu kasabaya sürüklenmişler. İşte ilk bölümde karavanları ile yolculuk yapan Matthews ailesi de aynı devrilmiş ağacı görüyor ve kasabaya sürükleniyor. Onlarla birlikte iki arkadaş bağımsız bir şekilde kasabaya tek giriş olan yolda kayboluyorlar. Ve bir de bunlar bir kaza yapıyorlar. Hem de güneş batmaya ramak kala!

Size şimdiye kadar anlattığım kısım sadece birinci bölümün belli bir parçası. Çok fazla spoiler vermeden ancak bu kadarını yapabilirim. Ama ben okuyucu olsaydım şimdiye kadar çoktan açıp birinci bölümü izlemeye başlamıştım bile. 

Şimdi gelelim dizi hakkındaki olumlu ve olumsuz görüşlerime. Önce olumlu görüşlerim ile başlayacağım ki hayli fazlalar. Bunlardan ilki bağımlısı olduğum birçok unsuru bir arada bulundurması: small town, hayatta kalma, karakter draması, ufak korku parçacıkları, bol bol gizem. From şimdiye kadar izlediğim en orijinal fikirlerden biriydi. Evet, mayasında bir parça dark var gibi. Yani aslında bu dark esintileri bence small town, kasabadan uzaklaşamama gibi durumlarda kendini hissettiriyor, başka bir benzerlik olduğunu düşünmüyorum. Bunun yanında sürekli merak uyandıran bir senaryoya sahip olması, karakterlerin birçoğunun sıkmadan kendini izletmesi gibi unsurlar diziyi diğerlerinden ayıran unsurlar. Özellikle Victor, Sara, Jade, Kristi, Kenny ve Donna gibi karakterler beni diziye ekstra bağladı diyebilirim. Matthews ailesinin küçük erkek çocukları haricinde hemen her karakter de diyebilirdim. 

ZİRA MATTHEWS AİLESİNDEN NEFRET EDİYORUM.
 
Sakin olun, bu kişisel bir nefret. Yani spesifik olarak nefretinizi kazandıracak bir şey yaptıklarını söylemiyorum. Belki yapıyor da olabilirler ama bana o kadar gereksiz, o kadar sünepe karakterler olarak geldiler ki izlerken, sahnelerini atlamamak için kendimi zor tuttum. Hadi anne Tabitha bir nebze, özellikle ikinci sezonda ilginçleşti de... Baba ve kızı asla sevebileceğimi düşünmüyorum. 

Olumsuz duygulara değinmişken, başlarda da bahsettiğim ve diziyi izlerken sık sık yorumlarda gördüğüm bir durumdan da konuşayım. From'un bence tek sıkıntılı yanı gizemlerin sadece küçük bir kısmını çözmesi. Bu açıdan dizi konuyu sündürüyor ve bu sürede yepyeni sorular ekleyerek gizem balonunu büyütmekten başka bir şey yapmıyor. Benim de korkum bu noktada, Lost'un kaderine doğru yol alması. Lost'u izlemesem de yapımcıların bütün gizemleri toplamaktan üşenerek berbat bir şekilde final yaptıklarını biliyorum. From' da da aynısı olursa mükemmel potansiyelli bir diziyi çöp ederler yalnızca.

Toparlayalım. Elimizde şunlar var: gerilimi sağlam, düşündürücü, gizem kere gizem harika bir dizi, berbat ergen bir kız ile sünepe babası, geri kalan merak uyandırıcı ve orijinal karakterler. Yani bence izlemeye değer. Özellikle ikinci sezonun, sezon finalinde işler hiç de hayal edemeyeceğiniz bir noktaya varıyor, benden söylemesi. Hem de dizi üçüncü sezon onayını aldı, yani o noktadan sonra size sadece sabırla yeni sezonu beklemek düşecek. 

Umarım incelememi beğenmişsinizdir. Ben bir yazar değilim. (Öyle miyim?) Ama yazmayı çok seven biriyim, bol bol boş yaparım ve yazının sonunda sadece kafasındaki binlerce kelimeyi bir yere aktarıp rahatlayan beynim kalır. Bu noktada sizlere de güzel öneriler kalır belki. Beni buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Bir sonraki -Allah bilir ne zaman- yazımda görüşmek dileğiyle. 

Unutmayın, que sera sera, her şey olacağına varır...