5 Mayıs 2019 Pazar

Siz hiç kendi kabuğunuzda sıkışmış hissettiniz mi?: Zeynep Kaçar - Kabuk incelemesi

"Dedim, kimse öldüremez beni bundan böyle. Ölümsüz oldum. Ben anne oldum."

  Bugün sizlerle okuduktan sonra boğazımızda koca bir yumru bırakan kitaplardan biri olan Kabuk'u incelemek istedim. Kabuk'u okuyalı epey bir süre olsa da, blogumda yazmak istediğim ilk yazılardan birinin bu kitaba ayrılmasını istediğime karar verdim. Cebimde kalan son birkaç liramla bu kitabı aldığıma hiç pişman olmadığımı söyleyebilirim. Daha önce Zeynep Kaçar'ın hiçbir kitabını okumamış biri olarak, belki orda burda çok övüldüğünü görmesem kitabı almazdım da. Ama arka kapağı okuduğum an karar verdim. Ve iyi ki de aldım.

  Kabuk, ilk bakışta üç farklı kadının görüş açısından bizlere farklı hayat kesitleri sunarak başlıyor. İlk başta anlamlandırmakta epey zorlanıyorsunuz haliyle. Çünkü bu birbirinden farklı üç kadının hayatları bir yerde birbirlerine bağlı. O kısmı kitabın spoiler kategorisine dahil olduğu için çok fazla ipucu bırakmak istemiyorum. İsimleri Sabiha, Sezin ve Füsun olan bu kadınların yaşadıkları ve yaşamaya devam ettikleri şeylerden bahsetmiş Zeynep Kaçar. Her birinin ilginç ve gerçekten acı dolu hayat hikayeleri var. Ama kitap elbette bu 3 temel taş üzerine kurulu gibi görünse de, kitabın aslında kilit taşı hikayenin sonunda gizli. Neyse, oraya daha sonra gelelim.

Sabiha, kocası tarafından aldatılıp terkedilen ve iki çocuğuyla ortada kalan bir kadın. Güzelliğe kafayı takmış durumda. Bir kız kardeşi var, çocuklarına göz kulak oluyor çünkü Sabiha bir terzi ve yoksulluk çektikleri evlerine katkı sağlayabilmek için durmadan çalışıyor. Fakat gözü ne çocuklarını görüyor, ne de evi.. Beni çok hüzünlendiren ikinci hikaye Sabiha'nın hikayesiydi. Onun hayata bakış açısını ve çaresizlik hissini, hayattan vazgeçişini öyle içselleştirdim ki okurken... Aslında yaşadığımız toplumun Sabiha gibi kadınlarla dolu olduğu bir tokat gibi çarptı yüzüne. Bu hikayedeki tüm kadınlar erkek mağduru, her şeyden önce ise toplum mağduru kadınlardı çünkü.

Sezin, bir eşi ve bir kızı olan, yaşadığı aşırı travmatik bir olay yüzünden hayatla bağlarını koparmış bir karakterdi. Hiçbir şekilde maddi sıkıntı çekmemelerine karşın yaptığı yemekleri sürekli birilerine dağıtması, hikayenin birleştiği kısımda beni aşırı hüzünlendirdi. Çünkü Sezin yemek yemeyi sevmiyordu ama durmadan yemek pişiriyordu. Onun kendi ile yüzleşmeleri, gördüğü gerçek dışı bazı sanrılar, tıpkı Sabiha gibi hayata sarıldığı ellerin kayıp gidiyor oluşu çok dramatikti. Bana göre kitabın en güçsüz karakteri Sabiha idi. Hikayenin gelişim sırasında onu asla affedemediğim bazı sahneler oldu. Ona üzüldüm ama aynı zamanda çok kızdım. Yine de, kitabın sonunda üzüntüm ağır bastı. Çünkü Sezin inanılmaz yaralı bir kadındı.

Füsun ise benim bu hikayede en ilgimi çeken karakter oldu. Hikayesini o kadar içselleştirdim ki, diğer karaktereri okurken bile Füsun gözünden okuduğumu hissettim. Füsun, teyzesi Saliha ile birlikte yaşarken birden bire çıkagelen Efsun ile birlikte yaşamaya başlayan ve zamanla onu ailesi haline getiren, aldığı aşırı kilolar yüzünden asla kendine güvenemeyen ve kendinden iğrenen bir kadın karakterdi. Efsun, ona elini her seferinde uzattığı gibi, kilolarını vermesine yardımcı olmak üzere ona destek olduktan sonra Füsun kendi değişimine başladı ve zamanla Efsun ile karakter bağları değişime uğramaya başladı. İşte benim için kitabın en üzücü kısımları belki de buralar oldu. Fazla detaya girip tat kaçıran spoiler vermek istemiyorum fakat Efsun'un acısını içimde hissettim.

Hikayenin sonu, en çarpıcı kısımdı. Gerek üç hayatın ilmek ilmek işlenip mükemmel bir düğümle bir araya getirilişi, gerek etkileyici cümleleri, çarpıcı sonu, gerçekliği ve sıradanlığı, aslında ne kadar da bizden oluşu, her kadının sesi oluşu inanılmaz güzeldi. İsminin hakkını veren bir kitap ve sondu. Ben inanılmaz beğendim ve okurken elimden bırakamadım. Öncelikle kadın arkadaşlarımın, daha sonra kadınlığa ve kadınların hikayelerine duyarlı tüm erkek arkadaşlarımın okumasını istediğim bir kitap oldu. Mutlaka okumalısınız.

"Bir erkeğin aşkı çok şaşırtıcıdır. Her zaman öyledir. Nedeni olmadığı gibi bir anlamı da yoktur. Sıradan bir kadına aşık olur ve kayıtsız şartsız kabul eder, o yeryüzünün en eşsiz varlığıdır. Eşsizliği tüm kadınlarla aynıdır. Oysa her kadın başka türlü bir derinlik, başka türlü bir kuyudur. Ve açını iyi ayarlamasını bilirsen her kadın kendi dünyasında çok katmanlıdır. Sırf bir dünya kurabildiği için. Bir dünya kurmayı bildiği için. Belki dünyayı küçücük bir avuca sığdırdığı ve o avucu erkeğin ellerine sakince bırakabildiği için." 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder